Raymond Roussel (1877-1933) çağdaş Fransız yazınının büyük öncüleri arasında sayılır. Gerçeküstücüler, yazının ve gerçeğin sınırlarında bir iç deneyimin ürünü olan şiirlerini ve düzyazılarını göklere çıkarırlar. Breton onu "Lautreamont'la birlikte tüm çağların en büyük büyücüsü" olarak niteler; Dali, bir yangından tek bir kitabı kurtarması gerekse, bu kitabın onun tek romanı "Locus Solus" olacağını söyler, Leiris de ülküsel bir yolcu olarak görür onu. Ama Roussel hayranları gerçeküstücülerle sınırlı değildir. Yüzyılımızın büyük düşünürlerinden Michel Foucault onun üzerine koca bir kitap yazar.
"Yeni Roman"ın iki önemli öncüsü, Alain Robbe-Grillet ve Michel Butor onu büyük bir yazı ve kurgu ustası sayarlar, çünkü, "Locus Solus"un da tanıklık ettiği gibi, Raymond Roussel imgelemin sınırlarını öncelikle ayrıntılarda zorlar.
Biz yokuşu tırmandıkça, bitkiler seyrekleşiyordu. Çok geçmeden, toprak her yanda çıplaklaştı, ve, yolun sonunda, dümdüz ve tümüyle açık bir geniş alan gördük.
Yapısıyla yolların düzleştirilmesinde kullanılan kaldırımcı tokmaklarını anımsatan bir tür yol aracının yükseldiği noktaya doğru birkaç adım ilerledik.
Kaldırımcı tokmağı, tümüyle madenden yapılmış olmasına karşın, hafif görünüyordü, halka biçiminde, genişleyen alt bölümüyle bir sıcak hava balonu karaltısını andıran, açık sarı bir küçük balona asılmıştı.
Aşağıda, yer çok tuhaf bir biçimde kaplanmıştı.
Oldukça geniş bir alan üzerinde, her yanda insan dişleri sıralanmakta, büyük bir biçim ve renk çeşitliliği sunmaktaydı. Kimileri, göz kamaştıracak ölçüde aktı, açık ve koyu kahverengilerin tüm perdelerini sunan tiryaki dişleriyle karşıtlık oluşturuyorlardı. Bu tuhaf toplamda, en uçuk saman renklerinden en kötü kızılımsılara değin tüm sarılar yer almaktaydı. Kimi açık, kimi koyu mavi dişler de bu zengin çokrenkliliğe kendi katkılarını getiriyor, çokrenklilik bir yığın kara diş ve nice kanlı kökün soluk ya da cırt kırmızılarıyla tamamlanıyordu.
Kocaman azı dişleriyle dev köpek dişleri zor seçilen süt dişleriyle yan yana bulunduklarından, biçimler ve oranlar alabildiğine değişmekteydi. Şurada burada, kurşun ya da altın dolgulardan kaynaklanan sayısız maden ışıltıları çiçeklenmekteydi.
O sırada kaldırımcı tokmağının kapladığı yerde, sıkışık bir biçimde dişler, sırf renklerinin birbirini izleyişiyle bile, henüz bitmemiş bir gerçek tablo oluşturmaktaydı. Tümü, gevşekçe bir yeraltı gölünün kıyısına uzanıp bir yeraltı gömütlüğünde uyuklayan bir eski savaşçıyı andırmaktaydı. Uyuyanın beyninden doğan, incecik bir duman, bir düş gibi, ak bir güvercinin egemen atılımında ulaşmak ister göründüğü ve yerde ölü bir kuşun çevresini kuşatan hafif bir gölge çizen nerdeyse yarı saydam bir güllenin uyandırdığı korkunun etkisiyle iki büklüm olmuş on bir genci gösteriyordu. Eski savaşçının yanında kapalı bir kitap durmakta, yeraltı gömütlüğünün toprağına dimdik dikilmiş bir meşale bu kitabı hafiften aydınlatmaktaydı.
Bu görülmedik diş mozayiğinde sarı ve kahverengi egemendi. Daha seyrek olan öteki renkler, canlı ve çekici bir havadaydı. Görkemli ak dişlerden oluşmuş güvercin, hızlı ve güzel bir atılım görüntüsü sunmaktaydı; ustalıkla düzenlenmiş kökler eski savaşçının takımına katılarak bir yandan kitabın yanına atılmış koyu renkli şapkayı süsleyen kırmızı tüyleri, öbür yandan da altın dolguların ustaca dizilmesiyle sağlanmış bir bakır tokayla kopçalanmış büyük bir kırmızı kaput oluşturmuştu; mavi dişlerin karmaşık bir karışımı gök rengi bir pantalon yaratıyor, paçalarının uçları kara dişlerden geniş çizmelere dalıyordu; iyice görünen tabanlar fındık rengi dişlerden bir katışmaç içeriyor, aralarında da birçok kurşun dolgu düzenli aralıklarla çakılmış çivileri canlandırıyordu.