Jack London, Londra'nın doğu yakasındaki; Whitechapel, Hoxton, Spitalfields, Bentham Green ve Wapping'i kapsayan bir bölgeyi, buradaki insanların arasına karışarak, onlar gibi giyinip, onlar gibi yaşayıp, onlar gibi karnını doyurarak bu yapıtını yaratmıştır.
Bu yaratış, öylesine bir doğallık içermektedir ki, Jack London'ın kendi ifadesiyle; üzerindeki ceketten başka kaybedecek şeyi yoktur. O ceket de eski giysiler satan bir dükkândan alınmıştır.
Buradaki yaşam hem gridir, hem de bulanık. Burada yaşayanlar acz içinde, umarsız, umutsuz, hastalıklıdır. Temizlik için yapılan en ufak bir girişim bile, kahkahalarla karşılanır burada. Buralara yağan yağmur bile doğallıktan uzaktır ve ortalığı temizleme gücünden yoksundur. O da her şey gibi yağlıdır, düştüğü yeri daha çok pisletir. Buradaki duvarların ardında, sıkıntı içindeki insanlar yaşamını sürdürür. Burada ruh inceliğinden söz etmek alay konusu olur, dünya nimetleri yoktur burada.
Londra'da öyle sokaklar vardır ki, burada yaşama gözlerini açan çocukların yüzde ellisi, iki yaşına varmadan ölür. Geriye kalan çocukların yüzde ellisi de beş yaşına ulaşmadan yaşama gözlerini yumar. Denilebilir ki, buralarda korkunç bir katliam hüküm sürmektedir. Londra'nın kenar mahalleleri, ucu bucağı belirsiz bir mezbahadır.
Jack London'ın tanıklığıyla tarihe not olarak düşülen Altta Kalanların hikâyesinin üzerinden yalnızca bir yüzyıl geçti. Batının bugünkü uygar İngilteresi milyonlarca ezilmişin cesedinin yer aldığı temel üzerinde inşa edilmiş.
Jack London, bu belgeyi, o eşsiz üslubuyla hikâyeleştirmiş. Yalçın Yayınları olarak; bu sürükleyici ve bir solukta okunan yapıtın yeni basımını yayınlamaktan onur duyuyoruz.
(Kitabın arka kapağından)